Zeyno ve Can

Zeyno ve Can

28 Nisan 2015 Salı

Kardeş Can'dır şu hayatta


Can'ın ilk park tecrübesi, 27 nisan pazartesi günü oldu, ilk defa salıncağa bindi mi, sevdi mi, hayır :))


Abla kardeş boğuşmalar son hız devam ediyor... Abla Can'ın canına okumaya çalışıyor, Can'da sadistçe zevk alıyor :))





Elif hoca kontrol, bronşiolit

Bugün Can'la Elif hocaya gittik...

Elif hoca aslında nerdeyse bronkoskopi için gün vermeye çağırmıştı bizi,,, ama bir mucize oldu, Elif hoca bu zamana kadar dinlediğim Can'ın en iyi ciğer sesi bence kesinlikle iyileşme var, 1 hafta daha süre verelim dedi :)))

Cumartesiden beri ateşi vardı Can'ın, başka da bir şeyi yoktu, ben de saf gibi diş çıkıyor ondan sanıyordum, meğer boğazda enfeksiyon varmış, yine antibiyotik verdi :(( can doğdu doğalı 5. Kutu antibiyotik oldu bu :((


Okumalar başlasın... Dokun hisset

Bazen düşünüyorum acaba Can'a haksızlık mı ediyorum, bu kadar bakıcı değişikliği arasında çocuk resmen kayıp bir dönem yaşadı, hatta öyle ki ne öğrendiyse kendi kendine öğrendi... Bu 2 ay iş arası bana iyi gelecek. Kesinlikle Can'la doya doya ilgileneceğim, ve bu geri gelmez zamanların tadını çıkaracağız birlikte...

Can'la kitap okumaya başladık bu hafta, Zeynoş'un ilk kitaplarından  dokun hissetleri çıkardım ona, blog arşivine göre Zeynoş Şubatta okuyormuş bu kitapları, Can daha yeni başlıyor :( şuanda okumaktan ziyade daha çok yemeye çalışıyor aslında :))

Adım adım serilerimize de başlıyoruz... İlk kitap 9. Ay... 9 aylık olmamıza 15 gün kaldı, hazırlıklar başlıyor... Ceee yapmalar, lambayı göstermeler... Bakalım ana oğul 2 ay neler yapacağız neler :))







http://acemiannecucu.blogspot.com.tr/2012/02/kitap-okuyoruz.html?m=0

25 Nisan 2015 Cumartesi

Yatılı bakıcı üzerine...


Ya bir yazı bu kadar mı beni anlatır:) daha biz bulamadık o Gül'ü ama eminim çok yakındaaaaa

http://www.ntv.com.tr/arsiv/id/25227676 'Yatılı bakıcı' konsepti, meridyenlerin batı yakasında tanınan, bilinen birdurum değildir. Allaha şükür! İnsan emeğinin pek para etmediği memleketlerde, üç beş kuruş kazanan orta sınıflar, bu tür lükslerden doyasıya faydalanırlar. 

Evlat ana rahmine düşer, ana bakıcı peşine. Acemi anne çok şey duymuştur ama, 'bakıcı bulma ve elinde tutma sanatı'nın inceliklerine vakıf olmak için, pek tabi, bu birleşmiş milletler gibi dünyaya adım atmak gerekir. Acemi ana,naif ve umut doludur. Geceleri yastığa başını koyar ve beyaz atlı dadının tatlı hayalini kurar. Tecrübeli analara yol yordam sordukça; umut dolu kalbi gölgelenmeye başlasa da 'cehalet, iyimserliğin temelidir' ve henüz kırılmamış kalbi, acı gerçeği kabullenmeye hazır değildir.

Tecrübeli analar, bakıcı bulma vasıtalarını bir bir sıralar: 
-Bakıcı/gündelikçi kadınların iş çıkış saatlerinde, Sarıyer minibüs durağında nöbet tutma ve gözünüzün tuttuğuna ''hişşt hişşt''diye seslenme.
-Moldova'ya otobüs kalkan Laleli'deki sokağı mesken tutma. Otobüslere doluşan kadınlardan, ekmeğini kıvrımlı hatlarıyla kazanamayacak yaş ve görünümdekilere, yavaşça yanaşıp iş teklif etme.
-Elinde çok sayıda kaçak Özbek kadın bulunduran apartman kapıcısına başvurma.
-Aslında kendisi bakıcıyken, sonradan işi ilerleten şöhretli 'bakıcı maması'nı arama.
-Eşin dostun elindeki bakıcı numaralarını arayıp, avlanma.
-Memlekete haber salıp, Nesrin Teyze'nin amcasının oğlunun karısının eltisini İstanbul'a getirtme.
-Gazeteye ilan verme.
-Bakıcı bulan ajansları arama.

Yukarıda saydığım bazı maddeler,sandığınızın aksine komiklik mahsulü değildir. Bu yazının her satırı, yaşanmış gerçeklere dayanır. 2010 yılı Türkiyesi'nde bakıcı pazarındaki ahval ve şerait bu merkezdedir.

Acemi anne,'en havalı yoldan' başlamaya karar verir ve bakıcı mamasını arar. İlk  görüşme öncesi, yüreği pır pırdır. 55 yaşlarında, saçlar topuz, hafif makyajlı bakıcı adayı kapıda belirir. Dosyasını çıkartıp, başlar albümden baktığı çocuklarla çekilmiş fotoğraflarını göstermeye: ''Bunlar Cevizlioğulları'nın çocukları, bunlar Hoşaflızadeler'in torunları, bunlar Kütükçüler'in yeğenleri''.  

Acemi anne, bitmek bilmeyen foto şovu; 'ben bu insanların kim olduğunu bilmiyorum' diyerek, savuşturur. Bakıcı adayı, acemi annenin cehaleti karşısında şaşkın, koşullarını sıralar: ''3 bin 500 lira alırım, çok meyve yerim, günde en az iki kere duş yaparım.'' Acemi annenin, aradığı mutluluğu bu kadıncağızın kollarında bulamayacağı kesindir. ''Başka dünyaların insanlarıyız. Sorun sende değil, bende'' diyerek; kendisini, Hoşaflızadeler'in kollarına doğru uğurlar. 

Bu görüşmeden sonra, minibüs durakları, gözüne bakıcı bulmak için makul yerlermiş gibi gözükmeye başlasa da öncelikle konvansiyonel yollarla perişan olmayı daha uygun görür. Ve ajanslar aranır. İki tür ajans vardır. 'Kokoş ajanslar' ve 'gariban ajanslar'. Bu ayrımı yapmak için, tabi ki öncelikle o yollardan geçmek gerekecektir. 

Kokoş ajansın sahibi, karşınıza sıra sıra kadınları dizer. Size 'cenneti' vaadetmektedirler. Öyle ki bakıcılardan biri: ''Çocuk ateşlense bile, gece sizi uyandırmam. Çocuğunuzun büyüdüğünü bile anlamazssınız'' diyerek, olayın mahiyetini ortaya koyacaktır.

''Ben de istemezmiyim, çocuk ergenlik çağını atlatana kadar gözüm görmesin ama 2 bin 500 lira çok'' dediğinizde, ipler kopar. Ajans sahibinden, ''kardeşim madem fakirsin, bizi ne uğraştırıyorsun'' bakışını yer, kuyruğunuzu sıkıştırır çıkarsınız. 

İlk gariban ajans görüşmesinde, ait olduğunuz yerde olduğunuz hissedersiniz. Boşuna zengin mahallelerinde gezinilmiştir. Aradığınız mutluluk, işte orada, Kadıköy vapur iskelesi önündeki Beltaş çay bahçesindedir. Burası dadı/ana buluşma noktasıdır. Çoğunluğu çekik gözlü ya da altın dişli, 4/5 kadın anaların karşısına inci gibi dizilir ve geçit töreni başlar. Gariban ajansın sahibi açık da sözlüdür: ''Yeni gelmiş kaçaklar: 400 -500 dolar; tecrübeli kaçaklar: 700-800 dolar; oturma/çalışma izni olan tecrübeliler: 1000 dolar''.  

Dadı dünyasının teknik dilini de yavaş yavaş çözmeye başlarsınız. En popüler söylem: ''Sizden elektirik aldım''dır. Ajans sahibi arar: ''Hatice, 100 lira düşüyor. Sizden elektrik almış'' der. Nesire, Pazar günü izin yapmasa da olur: ''sizden elektrik almıştır''. 

Kaçak istemezsiniz. Kimisinin verdiği referans sağlam çıkmaz; ötekisi, son anda bir hastalık çıkarıp, ortadan kaybolur. Birinin altın dişine, ötekisinin geveze oluşuna takarsınız. Sonunda; onlarca kadınla görüşme yapmaktan bezmiş, soru sorasınız kalmamış,önünüze dizilen kadınlara boş boş bakar hale gelmişsinizdir. Hepsi birbirinin aynı gözükmeye başlamış, 'beyaz atlı dadı' hayali başlamadan bitmiştir.

Sonra birgün kapı çalar. Gül İlyasova çıkagelir. Dişleri hepiciğinden daha çok altın, makineli tüfek gibi nefes almadan konuşur.  Beş dakika içinde; Azerbaycan'daki annesinden, evdeki eşyaları satan kocasına bütün hayat hikayesini sormasanız da anlatır. Ne desen; ''heee, heee, heeee'' der ve sonra da hemen uyarısını yapıştırır: '' Benim üstüme bağırmayasın, zırıl zırıl ağlarım''.  Referanslarını alır, arkasından kocanızla birbirinize bakakalırsınız. Kocanız ''ne dersin?'' der.  Sizin ağzınızdan, inanamasanız da o yanıt çıkar: ''Valla ben elektrik aldım!''.

19 Nisan 2015 Pazar

Kardeş Can'dır :))


Zeyno, Can'a neler yapıyor neler... resmen Canına okuyor... Ama Can yine de en çok ablasını seviyor, en çok onunla eğleniyor, en çok ona gülüyor, en çok onun peşinde koşuyor... Kardeş Can'dır :)))



Küçük popolar firarda :))


Can'ı tutabilene aşk olsun... Ahh ahh koyduğumuz koltukta öylece kalakaldığı günler biteli epey oldu... Önce dönmeler başladı... Sonra ufak tefek kol üstünde durmalar... Ardından sürünmeler takip etti onu... Ve sanırım bu hafta emeklemeyi başaracak :))

Sırt üstü koyduğumuz anda yaptığı ilk hareket yüzüstü dönmek ve direkt olarak firar etmeye başlamak, nereye olduğunun hiçbir önemi yok... O kadar amaçsız ama o kadar hırslı yani :)))

Ahhh bir de Zeyno elini ayağını tutup  engel olmasa neler neler yapacak :))

Bayan hiçbiri

Bayan hiçbiri okuduğum en güzel kitaplardan biriydi... 

Kim miyim?
A)şefkatli bir anne
B)ateşli bir sevgili
C)kariyer sahibi bir iş kadını
D) hepsi
E) hiçbiri
Cevap veriyorum; ben lanetlenmiş çoğu hemcinsim gibi HEPSİ olmaya çalışan bir HİÇBİRİYİM aslında...

Ne zamanki ruhumu serbest bırakıp HİÇBİRİ olmaya karar verdim, o zaman HEPSİ olabildim aslında... Cümlesi ile bitiyor kitap... Eeee ne diyeyim, darısı başıma :)))


9 Nisan 2015 Perşembe

Hayatta duracak nedenlerim var benim...

Facebookta gördüm pek beğendim, nasıl da beni anlatıyor... Özellikle son zamanlarda ki halimi... ( yine söylüyorum, hep söylüyorum, Allahım gücüne gitmesin, bugünümüzü aratmasın bize)



Kilo hedefi; söz uçar, yazı kalır :))

Ya acaba hamilelikte doğal bir sonuç olarak mı kilo alıyorum ben, yoksa zaten alacağım diye kendimi mi biraz kaptırıyorum acaba :(

Benim ki tam olarak önce yediğim hurmalar, sonra beni tırmalar hesabı :((

Zeyno'da +20, Can'da +17 aldım, zaten Zeyno'dan sonra hepsini veremeden Can'a hamile kalmış olduğum için yine 72-73 ile bitirdim bu işi :(

Benim çocuklarım ufak doğuyor zaten, bir de normal doğum yapıyorum ama gramla su çıkıyor hehalde, çünkü 2.700-2.800 çocuğa rağmen eve döndüğümde en fazla 3.5 kilo gitmiş oldu ikisinde de :(( hani şu doğum yaptım, eve geldim 8 kilo indim diyen insanları anlamıyorum, yağ mı aldırıyorsunuz kardeşim siz :))

Velhasıl sonra da benim veletler emmiyor malum, süt olsun diye Zeyno'da kilolarca lohusa şerbeti içip ağzımın payını almıştım, Can'da kanmadım bu oyunlara, ama ister inanın ister inanmayım aaa dostlar bulgur bende kesinlikle çok süt yapıyor, yemedim desem yalan olur, bulgur pilavı ve kısırı yedim durdum Can'da da :((

Bir de tiroid var malum, hamilelikten sonra anormal bir şekilde düşüyor önce, yani neredeyse sıfır oluyor, Dehan bey tadını çıkar kilo vereceksin diyor ama yok anacım kilo felan vermiyorum ben :(( ve bir süre sonrada  bu sefer ilaca rağmen üst limite dayanıyor, tiroid düşünce hızlı kilo vermekten nasibimi alamıyorum ama tiroidim yükseldiğinde aç bile gezsem kilo veremiyorum bu sefer :(( 

Velhasıl kalem, bir iki aydır biraz dikkat ederek 62-63 kiloya düştüm ama hala 55'e düşme hedefime 7-8 kilo var, haftanın sadece bir günü kendime izin veriyorum, diğer günlerin çoğunda sabah nesfit, öğlen çorba-salata, akşam 9'a kadar varsa ev yemeği, yoksa hiçbirş şeklinde yaşıyorum... Biliyorum bu kilo hedefine ulaşabilmek için bolca da spor yapmam lazım ama daha o motivasyona giremedim :((

Temmuz başına kadar hedef 55 kilo, ahanda yazdım buraya :))


Firari Can :))

Bu top havuzuna bayılıyorum... Kanka Beren daha küçücüktü Avustralyaya gitmişti, gelirken bir top havuzuyla gelmişti, biz çok beğendik, sonra canım kızenim Nesrin kargoyla yolladı bize, hem topları hem havuzu :)) 

Zeyno önce evde sonra sahilde oynadı, şimdi sıra Can'da dedik... Ama Zeyno eşşek kadar olmuş olmasına rağmen havuzdan çıkmak istemiyor, gel gelelim Can'da boyuna posuna bakmadan kendini havuzdan dışarı atmaya çalışıyor (ki birkaç başarılı denemesi de oldu , ama safım havuzdan çıkayım derken yere burnunun üstüne kapaklanıyor, daha da emeklemeyi bilmediği için ağlıyor, gelip beni kurtarın diye) :))






Bilgisayarlı ana kız :)

İşten çıkıp koştur koştur gelmişim eve birazcık göreyim bebelerimi yatmadan diye... Can uyudu daha Zeynoya sıra gelmeden acil birşey lazım oldu şirkete, açtım bilgisayarı, kızım dedim işim var sen oyna bebeklerinle...

Elinde 'bilkisayarı'( bilgisayar değil dikkatinizi çekerim), geldi salona, onunda çok önemli ödevi varmış, yapması gereken... Eeee ne yapalım çalıştık ana kız diyelim( tabi ki yalan, Zeynoyla çalışmak ne mümkün, Anne mouz çıktı, anne ingilizce sayıları birlikte sayalım, anne basıyorum olmuyorrrr, bu bilkisayar dinlemiyorrrrr) 


3 Nisan 2015 Cuma

Nıgına yemeğe başladık :))

Katı gıda konusu tartışmalı malum... Neye ne zaman geçmeli, çocuk ne yemeli... Bulamaç mı yoksa tek tek mi olmalı...
Zeynoda 2 yıl herşeyi bulamaç yaptık sonuç tam bir rezalet, çocuk şuanda yağda yumurta dışında hiçbirşey yemiyor, peynirin zeytinin balın reçelin sucuğun tadını bilmiyor :(( o kadar imreniyorum ki kahvaltı eden çocuklara...

O yüzden Can'da herşeyi tek tek veriyorum ilk günden beri, evet uzun sürüyor, evet zor oluyor ama olsun, neyi seviyor neyi sevmiyor anlayacağım yakında... Sevmediklerini yedirmenin yeni formüllerini bulacağım sonra...

Can kahvaltıya 7.ayda başladı. Çünkü hastalıklar yüzünde katı gıdaya biraz geç başladık... Bir de bronşiolit alerjik birşey olduğundan daha da dikkat ettik...




Önce sadece tuzu alınmış peynir, pekmez, mama ve ekmek verdik...
Bu hafta  bir de yumurta sarısı için izin çıktı, aslında can'a yapılan alerji testlerinde süt, yumurta akı herşeye bakıldı ve onlarda negatif çıktı ama doktor yine de  vermeyin onları 1 yaşa kadar dedi( dinleyelim şimdilik bakalım)(zekai dedemize gidince soracağım)

Avustralya da mesela herşeyi önce verip 2 gün bakıyorlarmış eğer birşey olmuyorsa ver gitsin diyorlarmış, daha doğru değil mi :))

Yumurta yiyip mutlu olan Can :))