Zeyno ve Can

Zeyno ve Can

31 Mayıs 2015 Pazar

Fırında ekmek yapıyorummm


Ekmek yapmak ne zevkli ne basitmiş aslında :) 

1 çay bardağı sıcağa yakın ılık süt, 2 küp şeker,1 çay kaşığı tuz, yarım paket yaş maya. Hepsini elinle karıştır ve maya iyice erisin. Sonra un dökmeye başla(1kere ölçtüm yaklaşık yarım kilo alıyor), önce cıvık bir kıvamı oluyor ama sonra hamur toparlanmaya başlıyor, hamuru toplamaya çalışırken şöyle azıcık ılık su dökebilirsin( yarım çay bardağı gibi diyelim), hamurun böyle top gibi tertemiz bir hamur olacak, yoğurduğun kaba ve eline yapışmayacak :)

Sonra önce poşete koy, sonra üstüne havlu kapat, 30 dakika dursun en az, kendi ölçüsünün 2 katına çıkacak (mayalanıyor yani)

Fırını 175 dereceye ısıt, önce 10-15 dakika alttan pişir( kabarsın), sonra 100 derecelere düşür içi pişsin(20-25 dakika), en son 5 dakikada üstüne kızart :)

Afiyet olsun :))

Kek yaptım oldu valla :)))


Ben kek yaparım kabarmaz:( içine neler neler koyarım, yine de olmaz :(((
Bu sefer nasıl oldu bilmem ama tutturdum valla, tadı da harika oldu:)

Annemin dediği gibi, yumurta önemli değil, keke sütü en son koyacaksın, ve bol bol koyacaksın, kalıba dökerken kuru değil, ıslak ve akışkan bir kıvam olacak, önce alttan ısıtıp kabartacaksın, sonra alt üst ayarı ile içini pişireceksin... Ayyy bütün sırlarımı verdim :)))

Havuz sezonu resmi açılışını yaptık :)


Sitemizde bugün itibariyle havuz sezonu açıldı, ilk havlusunu kapıp koşan biz olduk :)))

Ama yine de girmedi böcükler, ayaklarını soktular sadece....




Babasının deyimiyle Zeyno'nun şu hayatta bitirebildiği tek şey dondurmaaaaa :)) ucuzcu ama kızımız, magnum sevmiyor, max istiyor :))


Veeeeee havuzun yeni kralı Can, ilk doğduğunda sudan nefret eden böcük tam bir su kuşu oldu :) bugün Zeyno 'ama soğuk girememmmm' diye nazlanırken, Can 5metre emekleme de hız şampiyonu olarak kendini kaybetti, zor tuttuk havuza atlamadan :)) havuz dibimizde bu yaz bize zor geçecek :))

Birisi çilek aşığı oldu :)))


Can tam bir çilek canavarı oldu :)

Mevsimin gelmesiyle evimizde çilek eksilmez oldu, her sabah kahvaltı masamızda yerini alıyor çileklerimiz... Bulamaç kahvaltısını ( tek tek asla yemiyor), bir sabah yiyen bir sabah yemeyen Can, çileği gördümü deliye dönüyor :)) 3/5 her sabah götürüyor...

Aslında 1 yaş altındaki çocuklar için verilmesin, alerjik olabilir deniyor, ama ben bu konuda bu kadar tutucu değilim, veriyorum 1-2 gün izliyorum, kakası normal mi,vücüdunda döküntü, kaşıntı oluyor mu? Olmuyorsa tam gaz devam :)))

19 Mayıs 2015 Salı

Ankara günlüğü...




Zeynonun okulundan iznimizi aldık... Ankara'ya geldik 1 haftalığına...  Ama plansız bir geliş olduğu için anneanne dede samsuna gitmişti Zeki babalara... Çarşamba gelecekler sonunda...

Gece geldik, sabah kalktık, Zeyno şaşkın ve panik... Anneeee biz burada yattıysak caca ve dedem nerede yattı:))

Epey bir üzüldü, hesap yapıp durdu, kaç kere yatıp kalkınca gelecekler diye... Bir de onları çok seviyormuş, çünkü onlar Zeynep'e sürekli birşey alıyormuş :)) rüşvetçi piliç :))

Zeyno geldiğinden beri gözü Tosi'den başka birşey görmüyor, Can ise daha Tosi'yi keşfetmedi bile... Oysaki hatırlıyorum, Zeynep Can kadarken de Tosi'nin peşinde dolanıp dururdu, hayta Tosi gençti o zamanlar, evin içinde dört dönerlerdi :)) Tosicim yaşlanmış artık, yada iyice alıştı deli Zeyna'ya :)) artık kaçmıyor ondan, ama Zeyno'da eskiden gözünü oymaya çalışırdı hayvanın şimdi yumuşak yumuşak seviyor :))

Can hiç ilgilenmiyor Tosi'yle, o da salondaki renkli avizeye taktık kafayı, taşlarına dokunmaya çalışıp duruyor... Kız erkek farkı işte... Daha şimdiden ortada... Biri duygusal, biri materyalist :)))

Belgrad çılgınlığı

Herşey Duygunun ya bu hafta size gelmeyelim, belgrada gidelim çocuklar çayır çimen yatsın demesiyle başladı...


Beyzalar, Duygular, biz... Yaptık kızlar iş bölümünü... Bu mangal olayının gitmesi dert, dönmesi dert, vallahi sevmiyorum kardeşim :((

Ben 1-2 çeşit salata hazırladım ve köfteyi... Sabahtan evde koşturma, son dakikada çay demleme telaşı... Düştük çoluk çocuk yola...

İpini koparan Belgrada gelmiş, öyle böyle kalabalık değil, otobüslerle gelen insanlar felan var... Çayır çimenin, çimini arasan bulamazsın zaten, başladık boş bir masa aramaya... Sonunda bulduk... Yan tarafımıza insan görünümlü 10 tane mahlukat oturmuştu. Yedik içtik, dinlendik... Ben bir ara Zeynoyu çişe götürdüm. Döndüğümde bu 10 kişilik grup kalkmıştı, ama sadece kendileri kalkmış, çöpleri hala orada :( hayvan demek istemiyorum, çünkü hayvan yapmaz onların yaptığını, bıçakları olmadığı için karpuzu yere atmak suretiyle kıran mahlukatlar, yemedikleri kısmın doğaya karışması için oraya koyuvermişler... Salata tabakları, pişirip yemedikleri kanatlar, içtikleri suyun peti, karton bardakları hepsi yerli yerinde duruyordu onlar gittiğinde... 



Biz etrafı toplayıp çıktık eve geldik, resmen dayak yemiş gibiydik... Her yaz olduğu gibi beni yine aldı bir bahçeli ev isteği... Olmalı her insanın küçük büyük demeden bir avuç bahçesi, çağırmalı dostunu, komşusunu mangala... Eğlenmeli doya doya... İçmeli huzurunca... Bahçesi olmalı insanın... Ha bunu da yazıyorum buraya :))



Vileda polemiği

Kız erkek fark etmez neden bütün çocuklar vileda hastasıdır.

Zeyno büyürken dayanamayıp ona da cocuk boyunu almıştık viledanın, karşıdaki şok marketten :)) uzun bir süre en sevdiği oyuncağı olmuştu...

Şimdi Can'da viledayı ayırt etmeye başladı diğer oyuncaklardan. Hatta öyle ki genelde benim vileda onun en sevdiği oyuncağı şu aralar :))

Gören evde çocuk işçi çalıştırıyoruz sanacak :)


13 Mayıs 2015 Çarşamba

Uyumak sıkıcıdır :)


Anne Soru: hangi etkinlikler yorucu, hangi etkinlikler dinlendiricidir?

Zeynep cevap: dans etmek yorucudur
Koşmak yorucudur
Kitap okumak dinlendiricidir
Bu kadar.

Anne: peki uyumak, yorucu mu yoksa dinlendirici midir?

Zeynep: sıkıcıdır 

Hahahahaha

Park günlüğü


Havalar düzeldi, değmeyin keyfimize...

Zeynep okuldan gelince onu aşağıda parkta karşılıyoruz, sonra başlasın eğlence...

Can hala salıncak işini beceremiyor, ama kaydıraktan çok keyif alıyor artık :))

Abla kardeş parkın tadını çıkarıyorlar doya doya...

Ya iyi ki doğurmuşum ikinci çocuğu :))







12 Mayıs 2015 Salı

Annelik üzerine...

İnternette buldum bu yazıyı, bayıldım,,, ya bu kadar mı güzel anlatılır annelik :)


ANNE, dünyada karşılık beklemeden börek yapan tek insandır. Karşılıksız sevginin ete kemiğe bürünmüş halidir! Ne kadar üzsen de 10 Dakika sonra seni affeden zarif bir memeli türüdür, yağlı bile olsa tiksinmeden saçını okşayan, kucağına yatıran, öpüp koklayan tek varlıktır,meleğin süt verebilenidir.
Yarasın diye muhallebinin içine ciğer katarak çocuğuna yediren manyaklık derecesinde yaratıcıdır. Yemek yemeyen çocuğun dikkatini çekmek için elindeki tencere ve tavalarla maymunluk yapabilen kişidir, kafayı çocuklarıyla bozmuş, göbek bağı kopsa da yürek bağı asla kopmayan, sevgi dolu fedakar insan dişisidir, bulaşık, ütü, vb. yaparken bile otomatik olarak çene çalan, kendi kendine konuşan, kadın dırdırı denen mereti erkeklere daha küçükten belletendir. Yemek uzmanı, düzen insanı, bilgili, kültürlü her şeyi bilen şahsiyettir, yavrularını yol tarafından değil, kaldırım tarafından yürütendir, dizi dizi incidir lakin gerektiğinde laf sokma dalında da birincidir, sevgiliden ayrılma haberi verildiğinde, “amaaan ben sana daha güzelini bulurum” diyebilen komik bir karakterdir. ‘Oğlum aradım yoktun. Ben de mesaj atayım dedim sana. Gelince ara beni emi aslan evladım. Kara börülcem benim öptüm annen , şeklinde mesajlar atabilen, teknolojiyi ısrarla reddeden, kabullenemeyen, kafasına göre yorumlayan bilişim düşmanıdır ..
*** AMA … AMA dünyanın en güzel kucağına sahip, en güzel kokan, harikulade bir varlıktır , olmadık yerlerde iyi ki doğurmuşum ulen seni!” diyen, evlatlarını asla ayırmayan, aynı zamanda birbirinden koruyan güç abidesidir evde bir yere uzandığınız an orada temizlik yapacağı tutan, temizlik konusunda kayışı kopardığından temizlikçi gelecek diye evi temizleyen balans ayarı kaçmış temizlik kaynağıdır, mutfakta yaşayan, evde herkesi idare eden birtür canlıdır.
Oğlunun damat – kızının gelin olduğunu görünce, çocuğu mezun olunca, çocuğu gol atınca, çocuğu hasta olunca, çocuğu askere gidince, asmalı kabağı seyredince, dolar yükselince velhasıl buna benzer bissürü şeye ağlayabilen, bu mesajı okurken duygulanıp – gözleri dolabilen, ağlamaya meyilli bir yapısı olan duygu pınarıdır, son kiiii üç dört; uzakta dursa da yakın hissedilen, canı hep istenen, asla vazgeçilmeyen, dizinin dibinde olmak istenen, evlatların varlığını varlığına armağan edebileceği,
*** ıslak – kuru ama heeeep duygulu*** en önemlisi; kıçı başı oynamayan tek kadın modelidir.



Anneyim ben, anne...



Anneler gününü sevmiyorum aslında... Şimdi böyle dediğime İlker inanamayacak ama bence de gerçekten ticari birgün... hayatta annenin günü mü olur, anneye hergün gün olur, yanında çocukları olduktan sonra... (İlkercim bu yazdıklarımı genelleyip zaten tüm özel günler ticaridir deme sakın, doğumgünü ve evlenme yıldönümünü ayrı tutuyorum) :)

Biz pazar günü hep beraberdik... Babaannemize kahvaltıya gittik... sonra yatakta kudurduk... Can artık boğuşmalarımızda pek ezilmiyor, kendini kurtarmayı öğrendi :) yakında boynuz kulağı geçecek, Can, Zeynep'i kolunun altına sıkıştıracak diye korkmaya bile başladık...

Annelik ne mi: annelik;
kendinden daha çok başka biri için endişelenmek, 
gece üstü açıldığında bile uyanabilecek kadar vesveselenmek, 
gecenin tüm yorgunluğuna inat, gün daha aymadan uyandığında yüzüne bakıp gülümseyen o yüze, tüm dişlerinle cevap vermek... 
gülüşüyle gülmek, üzüntüsüyle kahrolmak...

Prensesim Zeynom, paşam Can'ım bana yaşattığınız tüm yüce duygular için minnettarım size... Sizler benim en güzel hediyelerimsiniz...



bayraklı etle tanışan Can


Bilen bilir, Zeynep doğduğundan beri emmiyor, yemiyor... yemek yediği günler, nasıl bayram edeceğimizi şaşırıyoruz... denemediğim yöntem kalmadı, bu blog bile ne kavgalarımıza şahittir Zeynoyla :(

ödül veriyorum olmuyor, ceza veriyorum tınmıyor... büyüdükçe daha da zor oluyor... okuduğum pek çok kaynak diyor ki, küçüklüğünde yeme problemi olan çocuklar ileride obez oluyor, çünkü fast food'a yöneliyor, dengesiz besleniyor vesaire vesaire... Bu yazılanlar Zeynep için doğru bile olamayacak bence... çünkü hiçbirşey yemeyen çocuğum, fast food bile yemiyor... hatta onu geçtim, düzensiz bile beslenmiyor, ya bir çocuk abur cubur sevmez mi, onu bile sevmiyor... ben böyle deyince okuldaki öğretmenleri bana katılmıyor, çünkü Zeynep fena yemiyormuş (Allahım daha fenaları olduğunu düşünemiyorum bile) :(

 Can'a hamileliğim boyunca çok dua ettim, kimisi bir kızın var, oğlun olsun dedi, kimisi İlker'in akrabaları hep sarışın renkli gözlü onlara çeksin dedi, ben yemin ederim, tek birşey için dua ettim, Allah'ım sen bana yiyen çocuk ver dedim... Allah'ıma bin şükür Can şimdilik hiç üzmüyor bizi... ayırt etmeden herşeyi yiyor...

bu kareler pazar gününden... evimizde dostlarımıza güzel bir mangal ziyafeti verdik... Can'ın eline pirzola verme hayali Duygu teyzenindi :) bizim yemeyen Efe ve Zeyno'ya inat, vereceğiz eline bayraklı eti (namı değer pirzola oluyor kendisi), kemirsin dursun diyip duruyorduk... Can yanıltmadı bizi... emdi güzelce eti :)

bence bebeklerin dişi olmasa bile (ki Can'ın 2 dişi var artık), herşeyi püre yapmamak lazım.. pirzola et, kesinlikle bebek beslenmesi için çok doğru bir besin bence... suyunu emdiği bile yeter ona... Sonra ben o eti aldım, akşam yaptığım tarhana çorbasının içine katıp blendardan bir güzel geçirdim, Can paşa hem suyunu çekmiş oldu, hem de etini yemiş oldu...

40 bin kere maşallahhhhhhh


uykusuzlar klubü



Akşam 7 olmadan yatıyor, sabah da 6 olmadan kalkıyor... ne yapacağım bu böcekle bilmiyorum... anası kılıklı hiç dayanamıyor uykusuzluğa... 

gün içinde o kadar az uyuyor ki, ne yaparsam yapayım, uykuları biraz uzatamıyorum...

sabahtan yarım saat, öğlen 2 civarında yarım saat (maksimum 45 dakika)... eğer şanslıysam saat 5 civarında bir yarım saat daha kestiriyor, bu sayede kalktığında akşam için muhallebisini yedirip, banyosunu yaptırabiliyorum, ama yine de 7'de çığlık kıyamet yatak istiyor :(

hele 5'de o uykuyu uyamadıysa, muhallebiyi ağlamaktan helak olmuş bir halde yiyor (vermeyim diyorum, ama ağlarken ağzını açıyor böcek, hatta vermeyince daha çok ağlıyor) :) muhallebiden sonra yüzünü siliyorum, daha odaya giderken neredeyse kolumda uyuyor :)

velhasıl hal böyle olunca, sabah da 6'yı gördük mü amanın ne çok uyuduk bu sabah böyle diye uyanıyoruz...

bu kareler bu sabahtan... saat 05:30, kalktık, oyun oynadık, pişsin diye ocağa yumurtayı koyduk... bir de üstüne çamaşır attık yıkansın diye... Can'da inanır mısınız, ilk defa 5 dakika birşeye odaklandı ve kalkmadı başından :)

iki fotoğraf sanmayın ki farklı günlerde çekildi, arada yarım saat ya var ya yok... bu yarım saatte ne mi oldu... önce kahvaltı etti, peyniri yerken bol bol tükürdü... sonra kaka yaptı, altını bir açtım, neredeyse boynuna kadar kaka içindeydi... bu yüzden soydum, paşayı yıkadım... sonra boklu kıyafetleri elimde çitiledim (çünkü bebek deterjanları kesinlikle o lekeleri çıkarmıyor)... ve sonra çamaşır makinesini kaldığımız yerden izlemeye devam ettik... görüyorsunuz... yarım saat, hepi topu 1800 saniye, ama neler neler sığdırıyoruz...

bir izne çıkayım, tüm blog yazılarımı gündüzleri uzun uzun keyifle yazacağım diyordum, ne mümkün... yemin ederim, bugün öğlen yemek yemeyi bile unutmuşum telaştan :)


7 Mayıs 2015 Perşembe

Aile katılım etkinliğim




Okulumuzdan bir davet aldık...  Bizim seçeceğimiz bir günde, okula gelip, çocuklarla birlikte bir etkinlik yapmamız istendi...

Biz İlker'le çok düşündük, neler yapabiliriz diye ve sonunda tercihleri 3'e indirdik... Okula bu maili yazıp yolladım:



  1. Okula gelip çocuklarla çim adam yapabilirim (internetten biraz videolara baktım, çok zor görünmüyor sanki) J
  2. Çocuklarla birlikte, posta aktivitesi yapabiliriz. Bunun için okula bir fotoğraf makinesi ve baskı makinesi getirmeyi düşünüyorum, çocukların her biri diğer tüm arkadaşlarının olduğu bir fotoğraf çekecek ve baskı makinemle o fotoğrafı basacağız. Daha sonra hep birlikte postaneye gideceğiz ve bu fotoğrafları çocukların her biri kendi adresine postalayacak. Birkaç gün sonra posta evlerine ulaşmış olacak J
  3. Evde yumurta kutularını biriktirip, okula getirebilirim, yumurta kutusunda tırtıl yapma etkinliği yapabiliriz. Ama bu 5 dakikada biten bir etkinlik olur J
      tahmin edilebileceği üzere okul 2. etkinliği seçti... Ama okulun içindeki PTT'yi ikna edemedik, çocukların zarfları postalamaları konusunda... Bizde yarısını yaptık etkinliğin... ben önce A4 büyüklüğünde kağıtlara play to learn 2015 hatırası yazdım, tek tek kestim... okula gittiğimde önce bu kağıtları boyattım... bu sayede gerçekten çocukların kiminin ne kadar aceleci (Zeynep), kiminin ne kadar mükemmelliyetçi ama eli yavaş olduğunu (Baran) öğrenmiş oldum... Birlikte başlayan etkinlik bazı çocukların 1 harfi bile bitiremeden, bazılarının 2 hatta 3 harf boyaması ile bitti... sonra tek tek bu harfları tahtaya yapıştırdılar... kimin hangi harfi yapıştracağını Zeynep seçti.. tek tek tahtaya arkadaşlarını çağırdı... ben onları kucakladım, yukarı kaldırdım, birlikte yapıştırdık... ve sonra da işin en zor kısmı başladı... Birlikte bir fotoğraf çektik... biri derki, ben onun yanında durmam... diğeri oturmak ister... biri kalkmak ister ama diğer arkadaşı ile kalkmak ister, ama diğeri istemez... biri derki bu bana değmesin... biri derki, onu eli gözüme girdi... biri sıkılır, gruptan ayrılmaya çalışır... biri üstünü açar, biri terliğini çıkarır... sonuç olarak 50 poz içinde 1 tane hepsinin kameraya bakıp gülümsediğini yakalayamadık... ama artık içlerinde en iyi olanı seçtik... sonra ben çocuklara baskı makinesini anlattım, ve herkes gelip tek tek kendi fotoğrafını bastı... sonra zarflarına koydular ve zarfların üzerine de istedikleri desenlerden resim çizdiler... işin en keyifli kısmında Zeynep arkadaşlarına zarfa yapıştırması için sticker dağıttı... kızlara kalpleri, erkeklere arabalı olanları verdi... 

bir kez daha anladım ve takdir ettim ki, öğretmenlik en yüce meslektir...









 

Yeni kitap LOFT



Dün bizim için çok gururlu bir gündü... Canım arkadaşım, kardeşim Ece, 2. kitabı Loft'u çıkardı... Hem kitap lansmanı vardı hem de sektörün duayenleri ile güzel bir panel yapıldı... Baktık Edişko geliyormuş, biz de Zeynep'i götürdük... Yol boyu onu motive etmeye çalıştık... Bak kızım bu tam olarak bir parti değil, orada Ece teyze bize kitabını anlatacak, biz de onu dinleyeceğiz dedik... 

Genel olarak arada çıldırsa da kızlar, bence gayet iyi bir akşam geçirdiler... en azından ses yapmadan ortada sürekli koşup durdular, ve uzun süre panelistlerin odasından çıkmadılar... ve tabi herkes gittikten sonra da sahneyi teslim alıp gönüllerince oynadılar :))

Zeynep çok sevmiş kitap partilerini, bundan sonra nerede olursa, katılacakmış :)

Canım Ece'cim, Loft'un yolu açık olsun... 








ilk aşk :)


Benan ve benim arkadaşlığımız 20 yıllık herhalde... Altınolukta birlikte büyüdük...

Şimdi çok yakın oturuyoruz İstanbul'da... Ablalar okuldayken, kahve kaçamakları yapıyoruz birlikte... daha önce gidişlerimizde Can ve Eda birbirlerini pek fark etmiyorlardı, ama şimdi ikisinin de gözü açılmaya başladı... ufak tefek temaslar başladı :)

Can tabi daha çok ısırmaya çalışıyor ama güleç kız Eda hiçbirşey demiyor :)




Ece teyzeye ziyaret


Elif hocamıza kontrole gittik... Çok mutlu haberlerle döndük... 2 doz kullandığımız sabah akşam pulmicort, 20 mayıs'a kadar tek doza düştü, 20 mayısdan sonra da 12 haziran'a kadar 0.25kullanacakmışız ve 12 Haziran itibariyle artık aerochambere geçecekmişiz (inşallah)...

bu güzel haberleri aldıktan sonra soluğu Ece teyzemizin yanında aldık... kahve içmeye gittik... 

Can çok sevdi ofisi... hiç huysuzluk etmedi...



abla kitabı baldan tatlıdır




başkasının malı hep tatlı olur zaten...

hem Can'ın hem Zeynep'in odasında kocaman birer kitaplıkları var... Zeynep'in bebek kitapları Can'ın odasında, ama hala bulduğu her fırsatta odaya gidiyor, aaaaa ben bunu daha okuyordum diyor, alıyor ve kendi kitaplığına koyuyor :)

Abla evde yokken, Can'da ablanın kitaplarına musallat oluyor tabi... daha çok okumak için değil, kenarlarını ısırmak için :)

yürüteçlendik :)



Bu yürüteç işi doğru mudur değil midir bilmem... bizim zamanımızda yürüteç olmadan büyüyen çocuk olmamış, ama şimdi yürüme arkadaşını öneriyorlar...

Edişko Zeynep'e vermişti, ama Zeynep onu hiç kullanamadı, bir kere aleti şöyle hafifçe itiyorsun, hoppp diyor gidiyor, çocuk arkasnda yetişemiyor düşüyor :)

Zeynep yürümeyi bizim ellerimizi tutarak, belimizi kırarak öğrendi...

Geçen gün teyzeme gittiğimde, Mehmet bebeğin bu eski yürütecini gördük orada, Can pek sevdi... Annemler de bir kızdı bana.... aman biz sizi yürüteçle büyüttük, hiç de bir yerinize birşey olmadı, yamuk felan da basmıyorsunuz dedi...

bizde aldık geldik eve...

Can önce pek ileri gitmeyi beceremedi, sürekli geri geri gidiyordu, ama şimdi bu özgür dünyanın tadını çıkarıyor... yürüteç kesinlikle insan hayatını kolaylaştırıyor...

bakalım 12 aylık yürüyen Zeynep'e karşılık, Can kaçıncı ayda yürüyeyecek göreceğiz :)

ateş sonrası döküntüye gel :(



Can'ın önceki hafta tam 4 gün ateşi oldu... Elif hocaya bronşiolit için gittiğimizde Elif hoca Can'ın bronşlarının çok iyi durumda olduğunu ancak boğazında kırmızılık olduğunu söyledi... Ateşin sebebi diş değil, boğaz enfeksiyonu dedi... Üst üste 2 seferdir augmentin içiyor olduğumuz için bu sefer amoklavin verdi...

Salı günü Elif hocadan çıktık, ilacı kullanmaya başladık... perşembe günü Can bu haldeydi... Zekai dedemiz fotoğrafları görünce, rahatlattı beni... 6. hastalık veya ilaç dokunması felan değil dedi... Çok yüksek ateşten sonra olması bile normal bu tarz döküntülerin dedi... Birşey kullanmasan da geçer, ama şimdi muhtemelen çok kaşınıyordur, o yüzden istersen corasatin sür dedi... sabah akşam sürdük 3 günde geçti... zaten bu corasatini, eczacı kuzenimiz Esra'da önermişti... böyle çocuklar tırnaklarıyla yüzünü felan çizdiğinde de kullanabileceğimiz bir kremmiş...

Allah'ım ne olur Can bütün hastalık haklarını kullanmış olsun artık ve bir daha birşey olmasın yarabbim. Amin.

izindeyim.....






tam 11 yıldır çalışıyorum... doğum yaptığımda kullandığım zorunlu 16 hafta izinler dışında, yılda 1 haftayı geçen iznim olmamış... hal böyle olunca da 88 gün iznim birikmiş...

çocukların yakamızı bırakmayan hastalıkları, bitmek bilmeyen bakıcı sorunsallarım üstüne bir de IK'nın izin kullanın baskısı sebebiyle, şirket birden izne çıkmamın uygun olacağına karar verdi... 2 ay izin lafını duyup önce ne yapacağımı şaşırsam da 1 hafta sonunda şunu diyebilirim ki, bu izin hiç bitmesin istiyorum.... :)

Dün arkadaşım Derya ile buluşunca, yüzümün ışıdığını söyledi bana... Gerçekten kendimi süper hissediyorum... Sabahları Zeynep'i okula uğurluyorum... Can'ın kahvaltısını ettirebiliyorum...  Ev ile ilgili aklımdaki herşeyi tek tek sırayla yapıyorum... Yemek pişiriyorum :) Zeynep okuldan gelince, hep beraber parka iniyoruz.... Görmediğim arkadaşlarımı görüyorum... Bomboş alış veriş merkezlerinde rahat rahat acele etmeden dolaşarak alış veriş yapıyorum... 

evde sıkılırım, ne yapacağım,,, en kötü açarım eski dizileri izlerim netten diyordum kendime,,, bırak eski dizileri izlemeyi, tv açıp haber izlemeye vaktim yok... o derece relax durumdayım...

korkuyorum işe geri dönememekten :):):):)

muz canavarı Can




Balkon sezonumuzu açtık...  Artık oğlumla, analı oğullu balkon keyfi yapıyoruz... Ben kahvemi içerken, o da günün meyvesini yiyor :)

En çok muzu seviyor böceğim, azar azar yetmiyor, kocaman kocaman hapur hupur yemek istiyor... tabi balkon masa sandalye ne hale geliyor, hiç sormayın...

Genetik yatkınlık volume 2


Bundan 2 yıl önce bir yazı post etmişim, adı genetik yatkınlık... Zeynep herkesten birşeyler almış diye yazmışım...

çetin ceviz avukatım deli pistanımın uyuma şeklini bir tek Zeynep almış sanıyordum, ta ki Can'ı yatakta kafası yastığa gömük popo yukarıda yakalayana kadar... Allah'ım bu popo yukarıda model daha ne kadar devam edecek böyle :)












park sezonu açılmıştır

Kim düşündüyse gerçekten süper düşünmüş... Parkımıza bir trombolin geldiiiii.... büyük küçük bütün çocuklar sırada... Allahtan birileri üstüne 12 yaşından büyükler binemez ve 3 kişiden fazla binilmez uyarıları astı da, kafa göz kopmuyor :)

Zeynep tabi ki başkaları varken binmeye çekiniyor, ama trombolini boş yakaladığı anda, atlıyor üzerine, zıplıyor zıplıyor zıplıyor :)




Can'da artık ablasını karşılamaya aşağı iniyor, abla okuldan geliyor, park başlıyor...Ama Can'ın 5 civarında bir uykusu var ve kesinlikle arabasında uyumuyor, Zeynep'de eve çıkmıyor... Bu işi ne yapacağız bilmiyorum.... Can'ı kötü ettik, sürekli yatağında uyuttuk, çocuk şimdi, bebek arabasında, oto koltuğunda veya başka birinin evindeki yatakta kesinlikle uyumuyor :(

Parkta ablası Can'ı sallarken, sanmayın ki uzun sürdü... Can hiç sevmedi, hemen indi :)