Zeyno ve Can

Zeyno ve Can

26 Ocak 2016 Salı

Çakal carlos

Bugün akşam Zeynoşa kitap okurken, bakalım beni dinliyor mu diye, neden arkadaşları çatçatla konuşmuyor ki dedim... Onlara kötü söz söylemiş, onlarda küsmüş dedi... Sonra durdu durdu... Kitabı zaten sen okuyorsun, beni mi deniyorsun dedi... Yahu sen daha 4.5 yaşındasın, herşeyi bilmeyiver, saf saf soruma cevap ver, işine bak... Olmaz mı :))

Gece kabusu

Dün gece sabaha karşı Zeyno anneeeee diye yatağından fırlayıp evin içinde öyle bir koştu ki... Ben yataktan fırlayıp ona sarılana kadar salonu bulmuştu... Hemen sarıp sarmaladım. Sakinleştirdim... Tuvaletini yaparken iyiden iyiye gevşedi... Ne oldu annem dedim...

Biz dışarıdan geldik ya, eve kurt girdi, beni kovalıyor dedi :( ben de tamam annecim ben şimdi onu dışarı çıkartıcam dedim... Aldım yatağa yatırdım. Çıktı mı dedi... Çıktı dedim... Koynumda Uyumaya devam etti....


Gece kabusu

Dün gece sabaha karşı Zeyno anneeeee diye yatağından fırlayıp evin içinde öyle bir koştu ki... Ben yataktan fırlayıp ona sarılana kadar salonu bulmuştu... Hemen sarıp sarmaladım. Sakinleştirdim... Tuvaletini yaparken iyiden iyiye gevşedi... Ne oldu annem dedim...

Biz dışarıdan geldik ya, eve kurt girdi, beni kovalıyor dedi :( ben de tamam annecim ben şimdi onu dışarı çıkartıcam dedim... Aldım yatağa yatırdım. Çıktı mı dedi... Çıktı dedim... Koynumda Uyumaya devam etti....


25 Ocak 2016 Pazartesi

Bir msa akşamı... Mezeler

Kaçmak lazım biraz hayattan daha büyük kaçışlara hazırlanmak için demiş Sabahattin Ali...

Ertesi günü bilemem ama rakı içtiğin gün ölmezsin demiş Cemal Süreya...

Yemek kursları oldum olası iyi bir kaçış oldu benim için, daha Ankara'da başladı, İstanbulda kendi çapımda yanıma birilerini buldukça devam etti. Sonra Ekoşumun İstanbul'a gelmesiyle artık daha da keyiflendi...

Msa mutfak akademisi süper bir yer, benden hiçbir zaman bir şef olmayacak belki ama ayda 1 gün, 1 akşam bu kafa orada herşeyi unutacak, sadece ve sadece hayallerini yaşayacak... Kim bilir 'bir gün' de olmaz, ama belki 'birgün' olur :)


Tarifleri unutulmasınlar listeme ayrıca yazacağım...

Ne güzel bir pazardı...


Zeynep'in kreş arkadaşları ve aileleri İstanbul'da bizim en güzel kazanımlarımızdan biri oldu... Daha önce doğumgünü sebebiyle çok biraraya gelmiştik ama sebepsiz buluşmamız ilk defa oldu...

Sevgili Guncha bizi şarap-peynir-şömine akşamına davet edip mükellef bir sofrayla misafir etti...



Hem anne babalar hasret giderdik hem çocuklar birbirine doydu...


Evde ayrılırken  sevgili İbrahim abiye ve Guncha'ya şunu söyledik...  Bundan 28 yıl önce biz de İlker ve 4 kızdan ibaret bir gruptuk. Yıllar içinde çocuklar farklı farklı okullara gittiler ama anne babalar yılda en az  2-3 kez biraraya geldiler ve tabi çocuklar olarak biz de ... Hatta öyle ki, ergen olduğumuz ve anne babalardan ayrı takılmaya başladığımız 13-15 yaşlarında bile bu yemeklere katılmak bizim için zorunluydu... Sonra biz İlkerle çıkmaya başladık ve sonra evlendik :))



Şimdi bu grupta da Enis ve 5 kız var. Eğer Enis yıllar sonra bu kızlardan biriyle evlenecek olursa tarih tekerrürden ibaret olmuş olacak :))


Ve sevgili Duru ve Zeynep, yapışık ikizler aman yanak yanağa yaşayın, ayrılmayın siz :)





23 Ocak 2016 Cumartesi

Saçlarım şekil önümden çekil



Yazın saçları kestirdiğimizde resmen çinçin bebelerine dönmüştü çocuk. ilker kestirelim dedikçe hayır deyip duruyordum....

Ama cidden çok uzadı, iyice önüne gelmeye başladı... Bugün baştan pazarlık edip İlker'le aldık götürdük Berçindar çocuk kuaförüne...




Can maşallah nasıl akıllı durdu, nasıl... Adam bile şaşırdı, yarım saat uğraştı durdu, en son makas darbelerinde biraz huysuzlanma oldu ama o kadarı da az bile...

Yanları kısa, önü uzun, yeni tarzy modelimiz, 10 numara 5 yıldız oldu :))


20 Ocak 2016 Çarşamba

yine bir Acıbadem Maslak klasiği...

Zeynep'in ateşi ilk defa geçen hafta çarşamba akşam çıkmıştı, haftasonu iyi gibi oldu, ama ateş ısrarla devam etti.

Pazartesi günü okula yollamadık tam iyileşsin diye, ama salı günü tekrar, önce gece sonra öğleden sonra ateş çıkınca, bu inatçı ateş acaba neden olabilir diye doktorumuz Zekai dedemizi aradık.

Zekai dedemiz, akşam hastaneye götürün, kan verdirip CRP baktıralım, bir de idrar testi yapılsın dedi.

Acıbadem Maslak'a zorunlu bir gidiş daha yaşadık...

Hastane acil servisinde yarım saat doktor bizi muayene etsin diye sıra bekledik... Devlet hastanesini geçmiş resmen burası...

Doktor bizi içeri aldı, çocuğu soyma gereği bile duymadı.

10 saniye göğsünü dinledi, 10 saniye sol kulağına baktı,

Zeynep tedirgin oldu sağ kulağını göstermem diye ağladı, doktor da tamam ben göreceğimi gördüm, kulağında hafif bir kızarıklık var, kulak iltihabı, 6 gündür de ateşli dedi, reçeteyi yazmaya başladı. Augmentin'i verdi, bizi yolladı :) Bizim doktorumuz kan verin, idrar baktırın demişti dedik, ben göreceğimi gördüm, benim tedavimi değiştirmeyecek, ben kan da alsam bu antibiyotiği içmesi lazım dedi.

Doktora girmek için yarım saat bekledik, 2.5 dakika muayene olduk, 10 dakika da para ödemek için sıra bekledik ve hastaneden dışarı çıktık... Sevgili Acıbadem Maslak hastanesini ve vermiş olduğu bu "süperhızlı" hizmet kalitesini ayakta alkışlamamak elde değil!!!! bu eşsiz 2,5 dakikalık hizmet karşılığında talep edilen muayene ücreti de 185TL!!!!!

Ama yok biz eşşek oldukça sırtımıza binen çok olur, gitmiycem gitmiycem diyorum yine de gidiyorum...

Ey Memorial, Şifa hastanesi, veya adını bilmediğim diğer özel hastaneler hiç mi aklınız yok, neden Sarıyer semtine bir hastane açmıyorsunuz... Zekeriyaköy, Sarıyer, Tarabya ve Maslak semtlerinde oturan insanların ulaşabildiği tek hastane olarak Acıbadem Maslak'ı neden tekel bırakıyorsunuz...

18 Ocak 2016 Pazartesi

kahvaltı sevmeyen Can :(



Benim çocuklarım sevmiyor kahvaltı.... ne yapsak ne etsek olmuyor, olmuyor, olmuyor...

Can ilk yemeğe başladığında, nasıl çeşitliydi kahvaltısı, ona çekirdeksiz zeytinler alıp duruyordum... en sevdiği kaşar peyniriydi...  yumurtanın en az yarısı hep yeniyordu... üstüne ekmek ve pekmez veya reçel yiyordu bir de, ohhh missss...

çocuk yumurtayı bıraktı önce, Zeynep'e en azından 2 yaşına kadar kötü de olsa mememen gibi bir bulamaç yapıp yedirmiştik, Can lezzetli olmayan hiçbirşey yemiyor kesinlikle...

Buaralar şunu bulduk, aslında bulamaç yapmanın çocukların kahvaltı alışkanlıklarını bitirdiğini biliyorum ama yiyor diye seviniyorum, ne yapayım... kahvaltısız olur mu hiç yaaaa


Tarifimiz: bir yerli muz, 2-3 bebe bisküvisi, 1 la vache qui rit (yani üçgen peynir), 1 cıvık halde haşlanmış yumurta, ılık süt. Hepsini blendardan geçiriyoruz, afiyetle yiyor, ama kıvamı çok akışkan olmayan biraz koyu olacak... aslında bakınca oldukça kuvvetli bir kahvaltı ve herşeyi yemiş oluyor ama kesinlikle doğru değil, çocuk tek tek yemeğe alışmalı ve kahvaltı kültürü edinmeli bence... ama olmuyor, ne yapsam olmuyor,,, her çocuk kendi romanını yazıyor, bizim Can'ın romanda da kahvaltı bölümü yok, ne yapalım :(

PS: buraya Duygu'ya özel bir not yazıyorum, Efe yıllardır kahvaltıda, süt yumurta ve muz'u blendardan geçirip biberonla içiyor ve ben çocuğu gerek içimden, gerek dışımdan kınayıp duruyorum, Allah böyle başıma verdi işte... Valla kötü niyetimden kınamamıştım ben yaaaa :(



PS: bu fotoyu da özellikle koydum, çünkü çirkin ol deyince böyle yapıyor :) buarada Can'ın ön dişleri de ayrık, ama Zeynep'in de ayrıktı ve sonra birleşti...

office of the day



Malum 2 Ocak günü ayaklarım yerden kesildi, kolumu sırtımı ezdim merdivenlerde... halen tam olarak iyileşemedim, sırtım azar azar ağrıyor...

dün bastıran kar yüzünden sabah felaketti... benim sırtımda tam sağlam olmayınca, evden çalışmak için izin aldım bugün... 

Evden çalışmak, hele Can'la ne mümkün normalde... geliyor, üstüme çıkıyor, daha da coşuyor, bilgisayarın bütün tuşlarına basmak istiyor...

Ama bugün çok işim vardı, çalışmamak mümkün değildi. mutfak masasını aldım  taşıdım  yatak odasına, kapıyı da kitledim üstüme... odada banyo-tuvalet de olunca, gün boyu sadece 2 kere çıktım ofisimden... 

ofisten daha çok çalıştım desem yalan olmaz...ne yapsam, home office bir düzene mi geçsem acaba, dermişimmmmm :)


Can, Pisi kedi dinliyor...



ahh ahh hep istediğimiz arzu ettiğimiz tablo... Can oturuyor, annesi ona pisi kedi okuyor... Can'da akıllı uslu annesini dinliyor... ama nerdeeeeee

Baktım Can kitap dinlemiyor dün bir değişiklik yaptım, Can'ı önüme aldım, ayağının üstüne yastık koyup bebeğini yatırdım, önce biraz salladık, pış pış yaptık (tabi çocuk ayakta sallanarak uyumaya da alışık olmadığı için ne olduğunu anlayamadı önce, güldü komik geldi)

sonra aldım elime bir kitap başladım okumaya, ilk defa diyebilirim belki de 5 sayfalık kitabı sonuna kadar dinledi... bebeğini sevdi, ona avva yaptı, sonra da fırlattı attı :)

kız ve erkek çocukları ne kadar farklılar gerçekten... Zeynep bir kitap delisiydi, hala da öyle kitap okumadan uyuyamıyor çocuk, hatta öyle ki akşamları 2 kitap, 3 kitap kavgaları yapıyoruz, bazen sayı 4-5'e çıkabiliyor. Kitapları öyle bir ezberlemiş ki, bir sayfa atlamaya kalkınca, "ondan sonra böyle böyle demiş, onu okumadın" diye seni uyarıyor, hatta kızıyor, baştan başlatıyor :)

Can ise kitapları halen sadece koparıyor, yemeğe çalışıyor... sabrı yok, bir tane kitabı dinlemiyor... bu iş nasıl olacak, bu çocuk nasıl kitaplara alışacak bilmiyorum...

5 parmağın 5'i bir değil işte, iki çocuğum var, akla kara gibiler birbilerinden...

itle yatan bitle kalkar



Facebook'da okudum bunu, unutulmasın ne güzel demiş Cemal Süreyya... 

Değerinden fazla değer verdiklerimizi teker teker hayatımızdan silip, hafiflediğimiz  bir yıl olsun 2016....

kahve delisi acemianne Cucu




Hiç bir zaman çay delisi olmadım zaten... hatta ilk çaylarımı işe başlayınca içmiş bile olabilirim...

İlk iş günlerimde denetime gittiğimiz şehirlerde, getir oğlum şurdan denetçi ablana bir çay diyen çok sevdiğim muhasebe müdürlerine, utana sıkıla "aslında ben pek çay sevmem, olmadı bir sütlü nescafe alayım" derdim... öyle öyle olduk bir sütlü nescafeci... Hele hele o Darıca'da olan koca çimento fabrikası denetimlerinde çaycı abi, bir güzel süte nescafe yapardı, bayılırdım...

Gel git zamanla, nescafenin aslında ne kadar yavan bir kahve olduğunu anlamaya başladım, bu konuda özellikle ofisimize Amerika'dan gelen partner Alper'in odasında ki güzel nespresso makinesi ve her odasına gittiğimde sana ne ikram edeyim diyen tatlı misafirperverliği etkili olmuştur muhakkak. 

Ne zamandır, eve bir makine almanın derdinde araştırıp duruyordum... Ben nescafe dolce bakıyordum, ama Güneş mutlaka nespresso al diyordu. Almanya'da yaşayan canım Ayşegül ablam, bilince bu kahve düşkünlüğümü, kaptı getirdi bana bir tane nespresso süper kahve makinesi hediye olarak... hayatımda yeni bir dönem başlamış oldu :)

Her sabah starbucks kıvamında, evden sütlü nescafemi yapıp öyle çıkıyorum... nespresso kahve çeşitlerini öğrenmek aylar alıyor, ama 3.ayın sonunda artık kendime "the best of Cansu's"  serisi oluşturmaya başladım diyebilirim... öyle ki, günde 2-3 kahve içiyorsam eğer, geceki mutlaka "decaf" yani kafeinsiz çeşitlerden oluyor...

İyi hoş, makinemiz vardı da, benim yıllar önce şirketimin bir yılbaşında hediye ettiği termos kupam artık ömrünü tamamlamıştı sanırım... Sevgili Yaman ailesi bir kıyak yaptı bana, sipariş üzerine yeryüzünün en güzel termoslu kupasını aldılar bana... bundan sonra çok sevdiğim canım arkadaşlarım, her sabah yanımda işe gelecekler benimle :)

Uunutulmasınlar duvarına yazalım "the best of Cansu's";

benim makinem Nespresso C121 marka, https://www.buynespresso.com/tr_tr/machines/citiz-milk-red 




sevdiğim kahve çeşitleri:

Intense'lerden: Roma (7), Arpeggio (9)
Espresso harmanlarından: Cosi  (4)
Pure Originlerden: Dulsao (4)
Kafeinsizlerden; defac intenso (7) /ama diğer decafleri de severek içiyorum, çünkü günde 2-3 kahve içince özellikle en son içtiğim decaf olmasına özen gösteriyorum. 
Variations: caramelito (6) (eski bir starbucks caramel macchiatocu olarak karamelin yeri kalbimizde ayrı) 


İlker ise en koyu ne varsa onu seviyor ve mutlaka sütsüz içiyor :) 
İlker için evde;  kazaar (12) ve ristretto (10) bulunduruyorum, o pek anlamıyor ne içtiğinden ama en çok onları seviyor :)


PS: ayy bak bende bu kahve saklama kutularından yok, biri beni çok çok mutlu etmek istiyorsa alabilir :)



ip perdelerden nereye geldi konu böyle :)



Ahh ahh, yıl 2008, İlker ve Cansu evlenecekler... Ev bulana kadar canımız çıktı... Evi bulduk içini yaptırmak işkenceydi... Ama en zorlusu evi döşemekti, İlker Çorlu'da, ben Ankara'da  yaşayıp İstanbul'da ev kurmaya çalışınca....

bir yeri bilmez etmez olunca, bir tanıdığın tavsiyesi ile Zeytinburnu'na gitmiştik perdelerimizi almaya, bu ip perdeler yeni çıkmış, bir afilli bir afilliydi... Evimizde malum ormana bakınca, tereddütsüz almıştık bunları, ilk gören epey şaşırıyordu, herkes en çok  nasıl yıkanıyor diye soruyordu (maşallah pek temiz ve titiz arkadaşlarımız var, önce temizlik) 

Zeynep çok uğraşmazdı ilk doğduğunda bunlarla, ama şimdilerde bu ip perdeler onun kostümü oluyor genelde... Can ise saklambaç oynarken en çok onların arkasına saklanmayı seviyor (hiç görülmediğini düşünüyor şaşkın).

Eyy 8 yıllık ip perdeler,bu yaz ömrünüzü tamamlar, çöpü boylarsınız kanımca... Bakalım kısmet :)
(evet evet evi değiştiresim gelmiş olabilir, hadi olmadı eşyaları değiştirmek istiyor olabilirim, veya kim bilir belki başka şeyleri de değiştirmek istiyor olabilir, kim bilirrrrrr) :):):):)

su kuşu Can oldu sonunda...



İlk doğduğunda nasıl da korkardı sudan... Yıkayıp çıkarmak nasıl da işkenceydi... Şimdi oldu bir su kuşu :)

En büyük keyfi ablasıyla banyoda harikalar yaratmak... Ama kendi başına da oldukça iddialı bu konuda... 

Sanırım bir daha küvetsiz bir evde yaşayamayız biz... :)

16 Ocak 2016 Cumartesi

Kendimin annesi olmak istemezdim ben bugün :((

Bugün zor bir gün oldu, ters günümdü desek herhalde yanlış olmaz.

Zeynep mi beni çok zorladı, benim mi sabır sınırım altlardaydı bilinmez. Akşam Duygu'lar vardı, ben yemek yedirmeye uğraşıyordum Zeynoşa, onun odasında. O her zamanki gibi yememek için bir sürü şey yapıp,kaçıp duruyordu.... Ben de bağırdım ona, ama epey bağırdım :( 

Sonra Efe geldi odaya, Efe'ye baktı baktı sen git dedi, ne oldu, neden gitsin Efe dedim. 

SENİN BANA BAĞIRDIĞINI GÖRMESİN dedi... Hayatımda duyduğum en ağır cümlelerden biri oldu, başladım ağlamaya, ben ağladım, Zeynep ağladı. Hatta bir de ağladığımızı kimse görmesin diye gidip odasının kapısını kapattı...

Bir daha bağırmıycam diye büyük sözler veremem(keşke bağırmasam) ama bir daha arkadaşlarının olduğu bir ortamda asla ama asla bağırmayacağım ona, bu da benim anne sözüm olsun, geçsin kayıtlara...

Canım kızım, hisli, duygulu kızım benim... Sen ve kardeşin benim herşeyimsiniz şu hayatta... Ne olur bir an bile şüphe etme, bazen istemeden bağırsam da, hayatta olma nedenimsiniz siz benim... 


15 Ocak 2016 Cuma

İlaç günlüğümüz...

Ateşli piliç Zeyno ve ibibik horoz Can'ın ilaç tedavisi şöyle olacak önümüzdeki birkaç gün;

Zeynep'de ateş var, kuru/balgamlı öksürük, sesi kart çıkıyor, keyfi yerinde, dün 1 kez kulağım ağrıyor dedi, boğazı biraz ateşli, iştahta sorun yok( her zaman ki hali yani)

Zeynep'e; 2 kere nasonox, 4 kere otrivine burun damlası. 6 saatte 1 defa ibufen, gerek olması durumunda aralarda 3 saat dolduktan sonra calpol plus. Öksürüğü için ve boğazını rahatlatması için Bricanyl şurup günde 3 kez 5ml. 
Bricanly şurup yüzünden sanırım 2 gecedir Zeynep balgam kusuyor. Ama Zekai dedemiz devam edelim, balgam kussun hem nefesi rahatlar dedi.

İbibik horoz Can'a gelince; Can'da hırıltı tavan yaptı( hoşgeldin bronşiolit), burnu akıyor, kuru kuru öksürüyor. 2 gecedir uyku yok. İştah azaldı, Huysuzluk tavan yaptı :(

Can'da Ahmet Akçay hocamızın tedavisi ile günde 2 defa 2 fıs flixotide, 3-4 kez 2 fıs ventolin başladık hemen. 
Burun için nasonex, ayrıca otrivine bebe ile burun temizliği yapılacak. Günde 3 defa 2.5ml sudafed şurup verilecek.

Çocukların ikisine de günde 3 kere 10 damla umca verilecek.

Üffff hale bak. Ufak bir eczane gibiyiz.

Hoşgeldin kış, bir an önce gider misin rica etsem :((


14 Ocak 2016 Perşembe

Ateşli piliç iş başına geçer, ibibik horoz durur mu :(


Dün sabahı sabah ettik, zombi gibi kalktık bugün, İlker o halde işe, Cansu ev nöbetine :(

Zeynep'in ateşini bir kenara koyarsak bir neşe, bir neşe...anne evde diye...

Bugünkü programına baktık, okulda mutfak etkinliği varmış, tutturdu bizde evde yapalım diye... Bir heyecanla yaptık minik portakallı cevizli tarçınlı keklerimizi...

Doktor Kubilay amcamız, basit bir grip dedi... Ama vucüdü, ateşe dayanaksız olunca, 48 saat ateş düşmeyebilir, amanhavaleye dikkat dedi :(

Zaten ben ve Zeynep domuz gribi geçirdiğimiz için ondan yana bir korkum yok ( inşallah cins değiştirip, vurmaz bizi)

6 saatte bir ibufen, eğer aralarda ateş yüksek seyir etmeye devam ederse, 2 saat sonra calpol plus...

Öksürüğü de var, ama kongest alamıyoruz, malum havale yüzünden antihistaminik içeren ilaçlar içemiyor zeynep, çok ilerlerse sekrol'e başlayacağız.

Ama asıl akşamın süprizi Can bey oldu :( akşam 7:30'da yattı, 5 dakikada uyudu. 21:30'da ağlayarak uyandı, şuan saat 23:30, 2 saattir kesintisiz ağlıyor, resmen perişan olduk... 
Ateşi de yok ama 1 kaşık calpol verdik rahatlasın diye, 1 saat oldu, bana mısın demedi :( 

Ateşli piliç Zeyno, yüksek ateş riski sebebiyle yatakta ortamızda yerini aldı,
Çıtır horoz Can'da, ablasının koynunda yatıyor bu gece...

İlker'i dinlemeliydim, 2*2m yatak almalıydım ben. 160'lık yatak yetmiyor işte bize :((

Benim de alçım bugün çıktı, kolum mosmor ve çok acıyor... Doktor iyileşince geçer dedi :)

az önce Can ağlama krizine girince gözüm döndü aldım onu kucağıma, şuanda belim ağrıdan kopuyor, utanmasam ağlıycam ama İlker artık dayanamaz evden kaçar diye korkuyorum :))   





13 Ocak 2016 Çarşamba

Ateşli piliç işbaşında, 2016, volume 1

Bugün okuldan eve bir kağıt geldi bir çocuğumuzda beta tespit edildi, kendisi okula gelmiyor, ailesi tarafından bilgi verildi diye. 

Aman Allah korusun, Zeyno'dan uzak olsun dedim, akşam 21:30'da ateşi 39.4 oldu :(( korkumuzdan uyuyamıyoruz.

Az önce bir titreme krizi geldi, Zeynep'i sakince uyandırıp duşa soktuk. Normalde hep ben devralıyorum kumandayı böyle durumlarda, ama kolum alçıda kaburgam ezik olunca, İlker görevi devir aldı. 

Ama ben yine de dayanamadım, İlker'e kestirdim alçımı şimdi. Zaten doktorda perşembe çıkarırız demişti, bu gece ne olur ne olmaz, kolum gece gece beni yavaşlatmasın diye düşündüm. Ama alçıdan çıkan kolum mosmor ve çok aciyor, halen bükemiyorum :(

Yarın sabah önce zeynoşu acil doktora götürücem, sonra da raporu almaya zaten hastaneye gidecektim, gitmişken bir de baktırırım tekrar koluma... Umarım doktor kızıp, tekrar alçıya almaz beni :((

Üfff Zeyno yaaa, hastalanma ne olur... Gece saat 00:40, 40 dakika önce calpol plus verdik, ateş 0.1 derece düşmedi bile daha. 4 saati doldurmadığımız için de ibufen veremiyoruz. Yahu bu calpol hiç mi işe yaramaz, hiç mi ateş düşürmez arkadaş :((


11 Ocak 2016 Pazartesi

Hoş piş yapan dede

Zeynep,Nurnurla uyumayı çok seviyormuş ama Şeref dedesiyle uyuyunca başı şişiyormuş, çünkü o sabaha kadar hoş-piş diyormuş( bu sanırım Zeynepçede horlamak demek oluyor). 

Birde sevgili ayşen oy'un annemle babamın yatağı en rahatı kitabındaki çocuğa çok kızıyoruz, çünkü o kendi yatağında uyumuyor, babasıyla uyuyor ve babasının beli ağrıyormuş, oysaki Zeynep'in babasının beli ağrımıyormuş, o yüzden o babasıyla 5 gün daha uyuyabilirmiş :)))


10 Ocak 2016 Pazar

Kitaplık aşkına



Yılların emektarı sevgili ikea billy kitaplığımız artık doldu taşar oldu, yeni kitaplık farz oldu...

Valla kitaplık da internetten alınır mı, alınır :)) N11.com'dan sipariş verilir, kargo ile 2 günde kapıya gelinir, alkol promili epey yüksek kocaya naz yapılır, kitaplık monte edilir :)))

Çocuklar gibi şen oldum desem yeridir, ama kitaplık yarın Can'ın üstüne düşer diye korkup, bugün biraz alelade dizdim birşeyler... Sonra bir elim değer düzeltirim inşallah ;))) ohhh gelsin yeni kitap siparişleri :)))

7 Ocak 2016 Perşembe

Bana ne oldu böyle... Ahh o öpücük yok mu ama :))

Söz uçup yazı kalıyor, nasıl ama nasıl kızıyorum kendime, aylardır yazamadım diye :(( ama unutmayacağım, mutlaka 3 aydır olanları geriye dönük de olsa yazacağım.

2016'ya pek havalı bir başlangıç yapamadım, yılbaşında kar yağdı, her yer bembeyazladı, kafayı gözü patlatmayalım diye kar botlarını çıkardık kutularından, 2 ocak cumartesi dışarı çıkmaktan korkup sadece babaanneye gittik geldik. İlker karda düşüp kafayı gözü patlatmayalım diye dönüşte bizi kapının önünde bıraktı, biz az yürüdük. Ama ıslak ayakkabılar ve mermer zemine Zeynep'in Can'ın elini tutma telaşı, anası kılıklı Can'ın aceleciliği eklenince, Cansu kendini mermer zemine çakılı buldu:(

Sonuç, 15 gün takılacak omuza kadar alçı ve her bir nefesi işkenceye çeviren ezik kaburgalar :( 



Ama her kötü şerde vardır bir hayır, 2 gün sonra 17 aylık olacak Can henüz ne  gel ne git, hiç bir şey yapmıyordu ama pazar günü(3 ocak) halime o kadar acıdı ki yanağıma gelip ıslak ıslak yalayıp 'avva' yaptı, o günden beri de sık sık yapıyor. Hoş, her avva yapmak için ya üzerime çıkmaya yada beni eğmeye çalışıp bunu bana bir işkenceye çeviriyor olsa da 17.ay sonunda yapılan avva herşeye değer :))

Annemin deyişiyle 80cm'lik cüce beni yerle bir etmiş durumda ve ben bir avva'ya tav olmuş haldeyim :))


4 Ocak 2016 Pazartesi

Kitap arsızı

Zeyno annesi gibi kitap arsızı olsun diye çok ama çok uğraştım, daha o konuşamazken başladık okumaya... İlk kelimelerinden biriydi 'oku', hatta bir angaralı olarak daha çok 'ogu' diyordu... İkimizin de kocaman birer kütüphanesi var, her ay dr'dan 2-3 ona, 2-3 bana kitap alıyoruz. Bu akşam benim yeni bir kitaba geçtiğimi fark etti, anne kitap okumak ne güzel dedi, neden dedim, uyurken kitaptaki şeyleri düşünüp güzel rüyalar görebiliyorsun dedi:)) anası kılıklı :) ilker her gün akşam benimle dalga geçiyor alim mi olacaksın diyor, keşke azıcık olabilsem, hatta toparlasam azıcık yazabilsem keşke, nerdeeee